İstenmeyen Misafir: Vücudumuzda Yaşayan Parazitler

Geçenlerde gazetede gördüğüm bir haber beni bu araştırmayı yapmaya ve sonrasında da bu yazıyı yazmaya itti. Okuduğum haberdeki 19 yaşındaki genç, arkadaşları ile girdiği bir “yaparım-yapamazsın” iddiası neticesinde yediği bir sülük yüzünden 420 gün komada kaldıktan sonra felç kalmıştı. Bu haberi okuduktan sonra bu kadar pamuk ipliğine bağlı yaşıyor olamayız diye düşündüm. Bu çocuk sonuçta yüksekten atlamamış, silah ile oynamamış, alkollü otomobil kullanmamış, banyoda elektriğe kapılmamıştı… Bir anlık verilen bir yanlış karar ile yediği bir canlı -ki bunu yapan / yapmak zorunda kalan başkaları da tarihte kesin var olmuştur- bir çocuğun hayatının tepetaklak olmasına sebep olmamalı dedim kendi kendime.

Detayına baktığımızda bu olayda suçlunun sülüğün kendisi değil, sülüğün içerisinde yaşayan bir parazit olduğunu görüyoruz: Fare/Sıçan Akciğer Kurdu (Angiostrongylus cantonensis). Neye benzediğini ararken bu parazitin neredeyse yerde yaşayan her canlıda bulunduğunu gördüm. Yani farelerin yiyebileceği her canlıda yaşayarak farelere bulaşmaya çalışıyorlar. Fareler yerine bir başka canlı olursa da affetmiyorlar.


Bu parazit insanlara en çok iyi yıkanmamış yeşilliklerden bulaşıyor. İyi yıkanmamış yeşilliklerin yaprakları arasına gizlenmiş küçük canlılar içerisinde bu kurdun bulunma ihtimali oldukça yüksek. Peki ne yapıyor bu kurt? Normalde farelerde ya da konakladığı diğer canlılar üzerinde yalnızca sindirim sisteminde serpilip, büyüyüp sonrasında dışkı ile ev sahibine veda edip bir sonraki hedefini bekleyen bu kurt, insanda hedef şaşırarak beyine yerleşiyor. Hem de bir daha çıkmamacasına kalıcı olarak yerleşiyor ve beyinde ve omurilikte derin hasara ve menenjite yol açıyor.


Sam Ballard; iddia uğruna bir sülük yiyen, sonra 420 gün komada kalan, sonra bakıma muhtaç bir felçli olarak hayatını sürdüren ve akabinde daha gencecikken, 28 yaşında hayata gözlerini yuman genç.


Bu haberden çok etkilendim ve kendimizi ve sevdiklerimizi korumak için sakınmamız gereken diğer bazı parazitleri aşağıda derlemeye çalıştım:

(Not: Yazıyı okurken bir şey yemiyor olmanız tavsiye edilir.)

 

Bağırsak Solucanı (Ascaris lumbricoides): Boyu 35 cm’ye kadar çıkabilen bu parazit, insanlarda en çok görülen parazit. Hijyenin yeterince sağlanamadığı bölgelerde görülüyor.



Bağırsağa yerleştiğinde, kendisine taşınan gıdalar ile beslenerek yumurtlayan dişi solucanın yumurtaları, dışkı ile atılıyor. Bu dışkının sulara ya da besinlere karışması ile de bir başkasına bulaşıyor ama hastalığın oluşması için dişinin yumurtalarının döllenmiş olması gerekiyor. Bu yumurtalar dışkılanarak çıkmadıklarında, bağırsak duvarında bir gedik açarak kana karışabiliyorlar. Kana karışan bu yumurtalar kan yolu ile akciğere ya da başka organlara taşınıyorlar. Akciğere taşınmayan yumurtalardan çıkan solucanlar bir şekilde akciğere sürünerek ulaşıyorlar. Bu yolculukları sırasında da türlü türlü başka semptomlara yol açıyorlar. Akciğere taşınanlar ise öksürük ile yutağa sonrasında da yutularak mideye geliyorlar. Mideden sonra yol tek yön gidiş: annelerinin yanına gidip aile oluyorlar. İçimizde konakladıkları süre boyunca bizlerde ateş, yorgunluk, kaşıntı, kusma, ishal, sinirsel sorunlar, nefes darlığı ve öksürüğe yol açıyorlar.

 

Kancalı Kurt (Necator americanus): Bu parazit kurt, insanlara pis sulardan, iyi yıkanmamış sebze ve meyvelerden bulaşıyor. Yerseniz ona vakit kazandırmış oluyorsunuz ancak o bunu beklemiyor. Elinize bulaşırsa derinizden içeri giriyor ve kana karışıyor. Damarlar yolu ile kalbinize ve oradan da akciğerlerinize yerleşiyor. Akciğerde iki öksürük, bir hapşırık, hop kendini yutakta buluyor. Siz ağzınıza gelen yoğun mukusu yuttuğunuzda midenize, oradan da ince bağırsağınıza geliyor. İnce bağırsakta yavaştan üreme organları oluşmaya başlıyor. Erkek ve dişiler birbirlerini bulduklarında da doğanın mucizesi gerçekleşiyor ve nur topu gibi yumurtaları oluyor. Bu yumurtalar da dışkınızla birlikte başkalarını enfekte etmek üzere yolculuklarına başlıyorlar. Vücudumuzda geçirdikleri süre boyunca bize yaşatabilecekleri şunlar: güç kaybı, karın ağrısı, baş dönmesi, ishal ve kansızlık.



Yassı Kan Solucanı (Schistosoma mansoni): Bu parazit sümüklüböceklerin vücudunda serpilip büyüyen ancak en favori mekânı insan vücudu olan bir parazit. Pis sulardan bize direkt deriden giriş yaparak bulaşıyor. Kana karıştıktan sonra da kalpte, akciğerde oyalandıktan sonra en nihayetinde tercih ettiği organ olan karaciğere ulaşıyorlar. Kan parazitleri vücut içerisinde her yere ulaşan inanılmaz metro hattımız sayesinde erişebiliyorlar ve sevdikleri bir ortama denk geldiklerinde o durakta iniyorlar. Bu parazit karaciğerin ortamından hoşlanıyor diyebiliriz. İnsan vücudunda uzun yıllar bir semptoma yol açmadan yaşayabilen bu parazit karaciğer iltihabına, ateşe, öksürüğe, ishale yol açabiliyor.

 

Gine Solucanı (Dracunculus medinensis): Bu parazit de temiz olmayan ve içerisinde planktonlara benzer kopepod denilen ve boyu 1-2 mm’yi geçmeyen canlıların yaşadığı suların içilmesi ile bulaşan bir parazit. Su içildikten sonra kopedod mide asidi ile karşılaştığında eriyerek yok oluyor. Ama içindeki sinsi solucan bağırsaklarda kendine yeni bir yaşam kuruyor. Bir süre burada güç kazanıp geliştikten sonra karın boşluğuna geçerek boyuna boy katıyor. Öyle ki erişkin dişiler 120 cm’ye kadar uzayabiliyorlar. Boylu poslu solucanlar daha sonra deri altından ilerleyerek kendilerini dışarı atabilecekleri bir zaman kollamaya başlıyorlar. Maksatları artık vücudu terk etmek olduğu için su ile temas etme olasılığı yüksek olan uzuvlara; genellikle ayaklara gelip bir şişkinlik içerisinde bekliyorlar. Uygun şartlar oluştuğunda deriyi patlatarak suya kendilerini salıyorlar.

 

 

Ben bu yazıyı yazarken bir şeyler atıştırma gafletinde bulundum. Sizlere görsel ararken az kalsın bir kaza çıkacaktı. Bu sebeple parazitlere giriş kısmındaki açıklamayı ekledim. (Göze de yerleşiyormuş bu kurtlar. Bunu görünce artık yazamayacağıma ve yazıyı bitirmem gerektiğine karar verdim. Yüreğiniz el veriyorsa aratın...)


Araştırmamda öğrendiklerim, benim zaten sahip olduğum bir alışkanlığa daha bir yürekten sarılmamı sağladı. Dışarıdan geldiğimde, yemekten önce, bir şeyler atıştırmadan önce kısacası sık sık ellerimi yıkarım. Bunun da muhtemelen farkında olmadığım faydalarını gördüğümü anlıyorum. Fakat pek dikkat etmediğim bir konu, bu parazitlerin sadece ağızdan girmedikleriymiş. Durgun sulara, göllere, göletlere, akarsuların nispeten durgun kısımlarına ayakkabılı, ayakkabısız basmışımdır. Ayağımdan ağrı gelecek bir tehlike pek beklediğim bir şey değildi zira. Fakat bu mahluklar deriden içeri girebiliyorlarsa, ben de ayağımı bir daha sokmam.

 

Bir dahaki yazımızda görüşünceye dek temiz olduğundan emin olmadığınız sulardan uzak durun sevgili okuyucularımız.


Yorum yazmak için giriş yapın.
Giriş Yap
rolex hulk production tag heuer calibre 17 replica louis vuitton replica bags panerai flyback 1950 breitling navitimer world a24322 replica handbags uk perfectwatches rolex sea dweller models replica hermes g shock watches price in india omega seamaster orange rubber strap replica chanel rolex day date ii history omega homage watches fendi replica